Sibel TAHTALI - Sevgi SEZER
CİNSELLİK
Cinsellik, bireyin karşı cinsle yakınlaşması ve bu yakınlaşmanın sonucu olarak bedensel ve duygusal anlamda doyuma ulaşması şeklinde tanımlanmaktadır. Cinsellik sadece fizyolojik gelişimle ilgili olmayıp duygusal ve zihinsel gelişimle de yakından ilgilidir.
Cinsellik, duyguların ve zekanın birlikte kullanılmasını gerektirir. Duygusallık kendimize ve çevremizdeki diğer insanlara karşı hissettiğimiz olumlu duygu durumudur. Çevremizdeki diğer insanlarla aramızdaki bağı güçlendirir. Zeka ise düşünmeyi, yorum yapmayı, olaylar arasında bağ kurmayı, seçenekler oluşturmayı, neden sonuç ilişkilerini anlamayı ve uygun tercih yapma özelliğini güçlendirir.
Zeka ve duygunun birlikte bulunması, insanı diğer canlılardan ayıran önemli bir özelliktir. İnsanın cinsellik anlayışı, ancak o zaman hayvanlarda bulunan cinsel içgüdüden farklı olarak duygu ve düşüncelerin ortaklaşa yer aldığı bir hale gelir.
Çocuklukta başlayan cinsellik kavramı, ergenlik dönemi ile birlikte son şeklini alır. Ergenlik döneminden sonra çocuğun cinsel özellikleri kolay kolay değişmez. Önemli olan çocukluktan itibaren sağlam temelleri oluşturmaktır.
CİNSEL EĞİTİMİN ÖNEMİ
Çocuk, birbirleriyle paralel gelişen bazı gelişim boyutlarıyla bir bütündür. Bedensel, ruhsal, sosyal, zihinsel ve cinsel gelişim bu boyutları oluşturur. Bu gelişim alanları içinde, cinsel gelişim dışındaki diğer boyutlar ve yapılması gerekenler belli iken , cinsel gelişim göz ardı edilmekte ve yok sayılmaktadır.
Genel anlamda cinsel eğitim; çocukların ve ergenin bedensel, duygusal, sosyal, zihinsel ve cinsel gelişimlerini takip etmek, kız ve erkek rollerini kabul etmesine, kendi cinsinin özellikleri ve karşı cinsin özellikleri ile bir bütün içinde yaşamasına yardımcı olmak amacıyla verilen bilgilendirme ve bilinçlendirme çalışmalarıdır. İnsanların toplumsal rollerinin incelenmesi yoluyla karşılıklı sevgi ve güven içinde sorumluluk bilinci geliştirmelerine yardımcı olmaktır.
Ailenin cinsel eğitim konusunda gösterdiği duyarlılık çocukların cinsel gelişiminde olumlu etkiler yapmaktadır. Gerek anne, gerek baba tarafından verilecek cinsel eğitim, çocukların ve ergenin başka kaynaklara yönelmesini engelleyecektir.
Cinsel eğitim doğumdan başlayan ergenlik dönemini de içine alan uzunca bir süreçtir. Cinsel eğitime başlamak için belli bir yaş bulunmamasına rağmen, anne babalar, çocukları okul öncesi dönemdeyken (3-4 yaş dolaylarında) ilk sorularla karşılaşırlar. Açıklamalar sade bir dille ve bilimsel kaynaklardan yararlanarak yapıldığı takdirde gelecekte karşılaşılabilecek olası zorluklar yaşanmayacaktır.
CİNSEL EĞİTİM AİLEDE BAŞLAR
Cinsel eğitim ailede başlar, okulda devam eder. Her ailenin en önemli hedefi; çocuklarını her anlamda sağlıklı yetiştirmek, sonraki yaşamında kendisi ve çevresiyle barışık, başarılı ve mutlu yaşamasını sağlamaktır. Devamında ise, ileride kuracakları kendi aile yaşamlarında da aynı anlayışı devam ettirmeleridir.
Çocuğun her alandaki gelişiminde olduğu gibi, cinsel eğitiminde de aileye oldukça büyük görevler düşmektedir. Çocuğun kişiliğine temel oluşturacak özelliklerin çoğu ailede oluşmaktadır. Bu da ancak çocukların yaşına uygun bir şekilde, gerektiği kadar bilgilendirilmeleri ile mümkündür.
Çocuğa ve ergene bilgi verirken ailenin yapısı göz ardı edilmemelidir. Sağlıklı bilgi verilmesi her aile tipinde aynı düzeyde olmamakta, bazı ailelerde yeterince sağlanamamaktadır. Elbette her ailenin bu konuda bilgili ve bilinçli olması beklenemez. Önemli olan öğrenmeye ve bilgiye açık olmalarıdır.
Demokratik aile ortamında yetişen çocukların, cinsel gelişim sürecinde sorun yaşama olasılıkları azdır. Merak ettiklerini rahatlıkla sorabilir ve uygun yanıtlar alabilirler. Kendilerine olan güvenleri nedeniyle ve ne isteyip ne istemediklerini rahatlıkla ifade edebildikleri için cinsel tacize uğrama olasılıkları çok azdır. Çünkü bunu önleyebilirler.
Herhangi bir duygusal açlık yaşamadıkları için, bu anlamda kendilerini kullandırmaları söz konusu değildir. Sağlıklı kız/erkek arkadaş iletişimini rahatlıkla kurabilirler. Aile dışında yaşadıkları olayları (okulda, arkadaşlar arasında vb.) rahatlıkla aile üyeleriyle paylaştıklarından, sorun çıktığında sağlıklı yönlendirme yapmak daha kolaydır ve hatalı davranışları zamanında önlenebilir.
GELİŞİM DÖNEMLERİNE GÖRE ÇOCUĞUN CİNSEL GELİŞİMİ
1-Oral Dönem:
2-Anal Dönem:
3-Fallik Dönem:
4-Latans Dönem:
5-Genital Dönem:
LATENT /SON ÇOCUKLUK DÖNEMİ
(İLKÖĞRETİM I. KADEME/7-11 YAŞ)
Çocukta cinsel ilgi okul öncesi çağda en yoğundur, okula başlamayla birlikte ilgi ve merakta bir azalma gözlenir. Bu dönemde çocuk, önceki yılların cinsel dürtü ve fantezilerini unutur; düşüncelerini okuldaki etkinliklere çevirir ve aynı cinsten çocuklarla oynar. Çocuksu hayal kurmalar, fantastik oyunlar bırakılır, çocuk daha gerçekçi, gözlemci, meraklı bir öğrenici olur. Ancak cinsel ilgi ve duygular azalmakla beraber hala vardır.
Evcilik oynamak, anne ve babanın bütün rollerini canlandırmak, zaman zaman “pis şakalar” duymak ve yapmaktan hoşlanmak, çıplak resimlerle ilgilenmek, aynı yaştaki çocuklarla cinsiyet ya da cinsellikle ilgili oyunlar oynamak, kadınlar ve erkekler arasındaki farkları merak etmek ve bu konuda sorular sormak, çıplak çocuk ya da yetişkine bakma fırsatını değerlendirmek, karşı cinsi taklit etmek gibi davranışlar sergilerler.
Okul yaşı çocukları memelere dokunmazlar veya cinsel organlarını göstermezler fakat buna karşın resim çizimlerinde insan figürleri üzerine meme veya cinsel organ çizme gibi, kendi cinsel organlarına dokunma ve cinsel organlarını arkadaşlarıyla kıyas etme, cinsel fıkralar anlatma, ve hayvanların yavrulamalarını seyretme gibi cinsel aktiviteler gösteririler. “Cinsellik kirli veya kötüdür” kavramının yerini “cinsellik hoştur” alır.
Latent dönemde karşı cinsteki ebeveyne olan ilgi, sevgi dolu sevecen bir bağlılığa dönüşür.
ERİNLİK VE ERGENLİK DÖNEMİ
ERİNLİK DÖNEMİ
(KIZLARDA 11-13 YAŞ,ERKEKLERDE 13-15 YAŞ)
Erinlik dönemi, insanın cinsiyet yeteneklerini kazandığı gelişim dönemidir. Erinlik gelişimin tek ve farklı özellikleri olan bir dönemdir. Bu özellikler yaşam boyunca görünmezler.
Erinlik çakışan bir dönemdir. Çocukluk ve ergenlik dönemi ile çakışır. Kısa bir dönemdir. 2-4 yıl sürer. Çabuk değişme dönemidir. Gerek fiziksel gerekse bedensel değişimlerin çok hızlı olduğu bir dönemdir. Çocuk davranışı yerini olgun davranışa bırakırken bu hızlı değişim karmaşa, yetersizlik ve güvensizlik duygularının yaşanmasıyla istenmeyen davranış biçimlerinin ortaya çıkmasına neden olur. Bir olumsuzluk evresidir. Olumsuzluk karşıtlık anlamındadır. Olumsuzluk bireyin yaşama ilişkin karşı bir tavır almasını ifade eder. Özellikle erinliğin başlarında bu karşıt tutum pek belirli ve yoğundur. Cinsel olgunlukla bu durum düzelir.
İç salgı bezleri, kalıtım, genel sağlık ve zekaya bağlı olarak olgunlaşma yaşı değişmektedir. Olgunlaşma yaşı yetişkinlikteki beden ve organ yapısını etkilemektedir. Erken olgunlaşanlar kısa bir çocukluk fakat uzun bir ergenlik yaşar ve yetişkinliğe daha hazır girerler. Geç olgunlaşanlar ise uzun bir çocukluk ve kısa bir ergenlik dönemi yaşar ve yetişkin yaşlara uymak için gereken güçleri kazanamadan bu yaşlara girerler. Çabuk olgunlaşan ve büyüyenlerde şaşkınlık ve uyumsuzluk fazla, yavaş büyüyenlerde ise bu şaşkınlık ve uyumsuzluk az görülür.
ERİNLİKTE BÜYÜME ATILIMI:
Yaşam boyunca en hızlı büyüme ve beden oranlarında değişme ilk olarak bebek ana karnındayken başlar; doğumdan sonraki ilk 6 ayın sonuna kadar devam eder. İkinci olarak ise erinlik döneminde oluşur ve 3 yıl sürer.
İç salgı bezleri, kalıtım, çevresel etkenler, beslenme ve sağlık büyüme atılımını etkiler. Boy-kilo ergenlik ve özellikle erinlikte normalin üst düzeyine ulaştığından bu dönemde iyi beslenme, sağlık, ruh sağlığı çok önem kazanmaktadır.
ERİNLİKTE BEDEN DEĞİŞİKLİKLERİ
Beden ölçülerinin değişmesi:
- Boy uzaması.(Çevre şartları elverişli ise çocuk kalıtımla getirdiklerini aşabilir.)
- Ağırlık artması. (Bir şişmanlık dönemidir. Kalça, bacak, karın, boyun ve yanaklar yağ toplama bölgesidir. Erinlik sonunda boy uzadıkça ve cinsel olgunluk tamamlandıkça şişmanlık kaybolur. Nedeni ise hormonların düzene girmemiş olması, iştahın artması ve düzensiz yemedir. Dönem sonunda %50’ si incelebilir.
Beden oranlarındaki değişiklikler:
Bedenin bütün bölümlerinde büyüme hızı aynı olmadığından oransız bir görüntü ortaya çıkar.Burun,eller, ayaklar, kollar ve bacaklar öncelikle büyürler. Orantısız büyüme sakarlıkları da beraberinde getirir.
Ek cinsiyet özellikleri:
Her iki cinste de ter bezlerinin büyümesi ile terleme artışı bütün vücutta olmakla birlikte özellikle koltuk altında ve kasıklarda artar. Derideki yağ bezlerinin fazla çalışmasıyla cilt altında yağ birikimi olur ve özellikle yüzde sivilceler oluşur. Ses telleri değişime uğrayarak özellikle erkeklerde akortsuz bir ses oluşur. Koltuk altı ve genital bölgelerde kıllanma başlar.
Erkeklerde kas ve kemik kütlesi artarken kızlarda kalçalar genişler ve yağ depolanır. Her iki cinste de kaslar gelişir.Erkeklerde göğüs düğümcükleri (meme bezlerindeki geçici büyüme, gırtlakta kıkırdaklaşma) oluşur. Kızlarda memeler gelişmeye başlar.
Esas cinsiyet özellikleri:
Erkeklerde testosteron hormonunun salgılanmasıyla penis ve testisler büyür ve testisler olgunlaşır. Sperm üretimi başlar. Erkek üreme organları gerekli olgunluğa ulaştıktan sonra gece boşalmaları (ıslak rüyalar) başlar. Cinsel rüyalar, sıkı giysiler, çok örtünmek , kabızlık, idrar torbasındaki fazlalık nedeni ile olur. Ebeveyn tarafından çocuk bu konuda bilgilendirilerek suçluluk duygusu ve panik engellenmelidir.
Kızlarda ise Overler salgıladığı hormonlarla (östrojen) vajina, rahim ve yumurtalık olgunlaşır. Adetleri başlatır ve ek cinsiyet özelliklerini düzenler. İlk ay halinden sonra bir yıl hatta bazen daha uzun bir süre düzensizlikler görülebilir. Erken olgunluğa girenlerde bu dönem uzunca olursa da, geç olgunlaşanlarda oldukça kısadır. İlk ay hallerinde baş ağrıları, sırt ağrıları, kramplar, karın ağrıları, vb. bedensel şikayetler görülebilir. Bunların etkisiyle kızlar yorgun, huzursuz, sinirli, psikolojik bir çöküntü içinde olabilirler. Ay halleri normale girdikçe bu sorunlar da kaybolur
ERGENLİK DÖNEMİ
(13-14 yaşlarında başlar, 17-21 yaşlarında sona erer)
Ergenliğin İlk Döneminde (13-14 yaş )
- Büyüme devam eder ama erinliğe göre yavaşlama vardır.
- Daha çok iç organ büyümeleri olmaktadır ve bu da gözle görülür bir biçimde değildir.
- Erinlikteki orantısız büyümeler bu dönemde kendilerini düzelterek yetişkin düzeyine ulaşırlar.
- Ek cinsiyet özellikleri yetişkin düzeyine erişir.
- Esas cinsiyet özellikleri hem büyüklük hem de işlev yönünden tam olgunluğa erişmemiştir .
- Kızlarda adet kanamalarının düzene girmesi beklenir.
- Karşı cinse olan ilgi artar.
- Kasların gelişmesi sonucunda kas gücü artar.Ergen hareketsiz kalmayı yeğler.
- İstemli hareketlerin hızı dönemin başından sonuna kadar azalan bir hızla artar (13 yaşında 17 yaşındakinden daha hızlı hareket eder.).
- Erkekler, kızları kas gücü ve hareket hızında geçerler.
Ergenliğin Son Döneminde (17-21 yaş)
- Ergenliğin son döneminde büyüme atılımı yavaş yavaş durur. Bu gelişim ergene kas hareketleri ve çalışmaları arasında ahenklilik sağlar.
- Ağırlık vücuda orantılı bir biçimde dağıldığından vücut oranları yuvarlaklaşır.
- Beden bölümlerindeki orantısızlıklar kaybolup normal oran oluşmuştur.
- Cilt, kötü beslenme alışkanlığı yoksa düzelmiş, sivilceler kaybolmuştur.
- Ek cinsiyet özellikleri gelişmelerini tamamlamış, esas cinsiyet organları birkaç yıl daha gelişmeye devam edecektir.
- Karşı cinse olan ilgi yoğunlaşır.
-Yüzde, vücutta ve baştaki kıllar ve saçlar gelişmelerini tamamlayıp en olgun duruma gelmişlerdir.
- İç organlardaki büyüme yetişkinliğin başına kadar sürer gider.
- Duygusal ve kişilik gelişimi devam eder.
- Fiziksel güçte erkek-kız farkı bu dönemde en belirgin hale ulaşmıştır.
BÜYÜME VE BEDEN DEĞİŞİKLİKLERİNİN DAVRANIŞ VE TUTUMLAR ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
1-Yalnızlık İsteği: Bebeklikten beri diğer insanlarla birlikte olmaktan hoşlanan ve çocukluğun ileri yaşlarında bu isteği en üst düzeye ulaşan çocuk erinliğe girerken bazen bir hafta içinde arkadaşları ile küser, kopar, gruptan ayrılır ve yalnız kalmak ister. Evin etkinliklerine de karışmak istemez.
2-Çalışma İsteksizliği: Çalışmada ve oyunda çabucak yorulur. Gerek okulda gerekse evde çok az iş yapar ve çalışır. Okul başarısı düşer. Bu tembellik değildir. Büyüme bütün enerjiyi çekmekte ,başka alanlara enerji kullanımı azalmaktadır. Bu dönemde çocuk tembellik yapmakla suçlanır ve baskı yapılırsa durum daha kötüye gidecek , terslik ve direnmeler baş gösterecektir. Bu da çocuğu ondan bekleneni büsbütün veremez duruma sokacaktır.
3-Ahenksizlikler: Hızlı büyüme ile hareketlerde ve dengede bir ahenksizlik belirir. Ağırlaşma ve sakarlıklar başlar. Fiziksel büyümenin yavaşlamasıyla beden oranlarına uyum artar ve ahenksizlik azalır. Çok hızlı büyümede bu durum çok açıkça görülür. Fakat çocukta kaslar iyi gelişmişse ve bedenine hakimse bu durum pek az görülür.
4-Can sıkıntısı: Zevk aldığı oyunlardan ve görevlerden bıkmış ve toplumsal eylemlerden kendini çekmiştir. Sıkıntısını açıkça belirtir, etkinliklere katılmaz, oyunları “aptalca” ve “çocukça” bulur. Bu durum ilerlerse “ bana ne” ya da “beni kimse sevmez” tutumu çocukta belirgin bir hal alır.
5-Huzursuzluk: Sürekli değişen ilgiler ve büyüyen beden huzursuzluk nedenidir.Çocuk uzun süre bir yerde oturamaz, fiziki gerginlik onu sürekli olarak bir yerde dolaşmaya iter.Gerginliği kontrol edemeyen çocuk huzursuzca dolaşıp duracaktır.
6-Toplumsal Zıtlık: Erinlikteki çocuk çevredekilerin etkinliklerine katılmamakla kalmaz,her an kavga ve saldırıya hazır bir durumda onların neşe ve huzurlarını engellenmeye çalışır.</div><div align="left">Evde kardeşleriyle ve anasıyla çekişme ve itişme halindedir. Onları kınar, alay eder, beğenmez, onlara zıt gider ve tartışmaya hazırdır. Evde kavga ve huzursuzluk merkezi gibidir.Evin dışında da her </div>kavgaya ve dargınlıklara hazırdır. Gruptan ve en iyi arkadaşlarından kopmalar bu yüzden olmaktadır.Yaşı ilerledikçe bu zıtlık ve öfkenin yerini daha olgun bir toplumsal davranış yer alır. Daha arkadaşa ve daha hoşgörülü davranır, daha çok işbirliği yapmaya eğilim kazanır.
7-Otoriteye karşı direniş: Kız ve erkek çocuklarında ana babalarıyla olan çatışmaları 13 yaşlarında en üst noktaya erişmektedir. Anneler çocuklarıyla daha uzun bir süre beraber olduklarından ve onların işlerine daha çok karıştıklarından onlara karşı direniş daha çok olmaktadır. Çocuk, karşı gelemediği ya da direnemediği zaman küskün, somurtkan bir tutuma girer ve söz dinlememekle göreceği cezadan kendini çekmeye çalışır. Otoriteye karşı direnişler bu yaştakilerde bir çok davranış bozukluğuna yol açar, ancak bunlar çok önemli davranış bozukluğu değildir. Olay yaratmak, insanları kızdırmak, yersiz ıslık çalmak, dikkatsizlik, kabalık, sabırsızlık, dalgınlık, aldırmazlık, inatçılık, kafa tutma, şüphecilik, karşı cinsten insanlardan kaçmak bu kötü davranışlardandır. Bu davranışlar çocuk suçluluğuna girebilecek olaylara son bulmaz. Cinsel olgunluğa girildikten sonra yavaş yavaş kaybolur.
8-Karşı cinse yönelmiş zıtlık: İki cins arasında açık bir düşmanlık belirtisi davranışlarda yer almaya başlar. Kızlardaki zıtlık erkeklerden daha büyüktür. Çünkü kızların ay halleri fiziki olarak onları epeyce sarsarken, erkek çocukların cinsel olgunluğa girmeleri onları pek sarsmamaktadır. Çocuklukta birbirlerine aldırmaz davranışlar sergilerken bu dönemde zıt davranışlara girerler. Kızlar, erkeklere karşı nefret ve açıkça küçük düşürücü davranışlar yer alırken eleştiri ve saldırılarını yaş farkı gözetmeden bütün erkeklere yöneltirler. Çocukluktaki kibar ve yumuşak davranışlar kaybolmuştur.
9-Duygululuğun artması: Karamsarlık, asık suratlılık, ufacık bir nedenle ağlamalar bu dönemin duygululuğu sonucu olmaktadır. Hiçbir şeyden hoşnut olmamak, her söyleneni kendine yöneltilmiş bir eleştiri gibi almak ve alınmak bu dönemin davranış özellikleridir. Bu çabuk sinirlenme halleriyle en çok kendi kardeşleriyle onlarca "şımarık ufaklıklar" olurken , kendilerinden büyükleri de kıskanırlar. Erkekler kızlara göre daha sinirlidir.
Erinlik, üzüntüler ve hayali korkular dönemidir. Erkekler toplumsal ve kişisel kaygılar içinde yüzerken, kızlar aileleri, evleri ve okul ödevleri için kaygılıdırlar.
Çocuktaki bu değişimler onun yüzüne söylenir, bu da onu ayrıca huzursuzluğa ve kimse tarafından sevilmiyor inancına götürür. Kızlar bu durumda ağlama nöbetlerine girerken, erkekler büyük suskunluklara girer ve kavga çıkarırlar. Cinsel olgunluğun tamamlanmasıyla bu durum kaybolur. Çocuk daha sakin ve daha işbirliği yapabilir duruma gelir.
10-Kendine güvensizlik: Çocukluktakinin tam tersine kendisi ve toplumsal ilişkiler üzerine ümitsiz, güvensiz hale gelir. Kendisinden beklenenleri yapamayacağına inanır. Kendisi ile ilgili bu yersiz ve olumsuz algı onu suça bile itebilir. Bu kendine güven eksikliği kısmen fiziksel direncin azalmasından , kısmen de çocuğun üzerindeki toplumsal baskıdan ve eleştirilerden kaynaklanır. Ondan genellikle yapabileceğinden fazlası istenir. Bu dönemde kazanılmış olan güvensizlik bazen bütün ergenlik boyunca genç ergenin yakasını bırakmaz. Çocukluğunun son döneminde başarılı olan çocuklardan beklentiler de büyük olduğundan onlar bu durumu daha yoğun yaşarlar. Aslında güvensiz ve sıkılgan bir çocuktan bu dönemde de fazla bir şey istenmez.
11-Cinsiyetle fazla uğraşma: Cinsiyet organlarındaki büyüme ve bu büyümenin duygusal etkileri çocuğun ilgisini bu bölgelere çeker. Üremeden çok cinsel yaşamla ilgilenir. Bu çocuğun hayallerini kaplar. Akranları ile vücudunu kıyaslayarak, büyükleri gözleyerek, araştırarak kendi için sır olan cinsel yaşamı çözmeye çalışır. Mastürbasyon erkeklerde 13-14, kızlarda 12-13 yaşlarında tepe noktasına ulaşır. Fiziksel olgunluğa erişince bu davranışlar yerini karşı cinsle olan ilişkilere bırakır.
12-Aşırı çekingenlik: Bu dönemde çocuk doktor önünde bile soyunmak istemez. Odasına kimsenin girmesini istemez. Değişen vücuduyla kimsenin kendisini görmesini istemez.Bu belki de beğenilmeme korkusundandır.
13-Gündüz rüyaları: Çocuk, zamanın büyük bir kısmını hayal kurarak geçirir. Kendini haksızlığa uğramış, ihanete kurban gitmiş kimse olarak hayal eder. Bu üzücü hayaller onun için de dayanılmazdır. Bu hayalleri genellikle vurup kırmalar, devirmeler izler. Çocuk fakirleştikçe ve yoksulluklar içinde yaşadıkça bu hayaller artar. Bazen de bu hayaller sayesinde amacına ulaşır ve rahatlar.
14- Hayali Seyirci: Fiziksel değişmelere bağlı olarak ergen kendisine yönelir. Herkesin ilgi odağı olduğuna inanır ve gerçekte var olmayan bu ilgiye göre davranır. Saplantılı bir biçimde çevresindeki insanların kendisinin dış görünüşü, davranış ve duyguları ile fazlasıyla ilgilendiklerini düşünür. Bu nedenle kendini toplumdan soyutlama, kalabalıkta huzursuz olma, konuşurken terleme ve yüzün kızarması, huzursuzluk, tedirginlik hayali seyirciden utanma duygusunun yaşattıklarıdır. Hissettiklerini yarattığı hayali seyircinin de aynen yaşadığına inanır ve tepkileri de abartılıdır. Hiç kimse onun kadar yalnız değildir, kimse onun kadar dışlanmamıştır, kimse onun kadar sevmemiştir. Ona ait duygular ilk ve tektir. Çevresinde bulunan insanların özellikle de yetişkinlerin kendisini anlamadığını düşünür. Bunun sonucunda da tepkilere direnme, inat etme, gürültücü olma, abartılı giyinme davranışları sergiler.
15- Kişisel Efsane: Duygularının çok özel olduğuna inanan ergen, ölümle de karşılaşmayacağına inanır. Kendisine özel bir destek ve rehberlik beklediği çok özel kişisel bir tanrı ilişkisi oluşturur.
Büyümenin ve beden değişiminin davranış ve tutumlar üzerindeki etkileri bazı faktörlere göre değişir:
- Kızlar bu dönemi erkeklerden daha zor geçirirler. Bunun nedeni ise erkeklerden daha önce bu döneme girmeleri ve toplumsal kısıtlamalara boyun eğmeleridir. Erkeklerde bu uyumu sağlamada daha fazla serbesti vardır.
- Çocukların iletişim kurma yetenekleri de bu dönemin davranış değişiklikleri üzerinde farklılık yaratır. İyi iletişim korku ve bunalımlarla daha kolay baş edebilmeyi sağlarken doğal olarak diğer insanlarla daha iyi geçinir ve ters tutumlara girmeyi de engeller.
- Çocuğun olgunluk derecesiyle ondan beklenen toplumsal tutumlar arasında orantısızlık büyüdükçe davranışlardaki sorunlar da artar. Erken olgunlaşma güven duygusunu artırır. Bu da toplumsal ilişkilerde sorunların çözümünde olumlu etki yaratır.
Cinsel olgunlaşma sürecinin davranış üzerindeki etkileri geçicidir. Çocuk rahatladığında çocukluğundaki davranışlarının belirgin özelliklerine döner. Toplumsal baskı toplumsal ilişkilere dönmeye zorlar. Erinlikte yavaş olgunlaşanlar, erken ve geç olgunlaşanlarda (normalden sapma) davranış bozukluğunun sürüp gittiği görülmüştür.Yavaş olgunlaşanlarda olgunlaşma süreci uzadıkça gündüz rüyaları, aşırı eleştirel tutum, çabuk çatışmaya giren davranış şekli ve huzursuzluk nedeniyle bir işe ve göreve yoğun bir biçimde sarılmamak gibi huylar yerleşip kalabilir. Toplumsal kabulün önemi büyüdükçe çocukta bu huylardan kurtulmak için çaba gösterir ve kurtulabilir.
Erken olgunlaşan erkek çocukların spor ve diğer etkinliklerdeki başarıları genellikle yaşam boyunca devam etmektedir. Mesleklerinde de başarılı ve parlak olabilirler. Aksine gecikmiş erinlik yaşayanlarda çocuksu davranış göstermeleri nedeniyle toplumsal faaliyetlerin az olması, iş başarısında düşüklük, lider olamama gibi sonuçlar gözlenmektedir. Erken gelişen kızlarda yaşamın daha ileriki dönemlerinde de başkalarını etki altına alma ve herkese baskı uygulama davranışı gözlemlenebilir. Geç gelişen kızlarda erkeklerin aksine kişisel ve toplumsal uyum daha iyidir ve bu yetişkinlikte de devam eder. Ancak bu durum geç gelişen cinsel yönleri bir sorun çıkartmadığı sürece geçerlidir.
Kaygı Alanları
Bedenin bazı fiziksel özelliklerinin normal olup olmadığı ve cinsel bakımdan yeterli gelişmeye ulaşıp ulaşmadığı kaygı alanlarını oluşturur.
Bedeniyle ilgili kaygılar; Değişen vücut hatlarına, sivilceli yüzüne, düzensiz dişlerine karşı kaygı duyabilir. Ellerini sajklar yada ayaklarının büyük olduğunu düşünerek daha küçük ayakkabı isteyebilir.
Cinsiyetiyle ilgili kaygılar; Acaba ben tam bir erkek / kadın özelliklerine sahip miyim ? düşüncesi sürekli zihinlerini meşgul eder.
ÇOCUKLARIN CİNSELLİKLE İLGİLİ SORULARI
Cinsiyet farklılığı ile ilgili sorular 2. yaşta, doğumla ilgili olanlarsa 3-4 yaşta başlar. Aşağıda bazı temel soruları bulacaksınız. Çocuklarınızın sorularını yanıtlamak için bilgi dağarcığınızı bilimsel gelişmelere paralel olarak yenilemeniz gerekmektedir.
“Neden benim de ağabeyiminki gibi şeyim yok?”
“Kızlar ve erkekler ayrı yaratılmışlardır. Kızların erkeklerin gibi cinsel organı vardır ve farklı doğru gelişmiştir.”
“Babamın neden göğüsleri yok?”
“Yalnız annelerin göğüsleri olur ki , yeni doğan bebeklerini emzirebilsinler diye.”
“Bebekler nereden gelir?”
“Çocuklar annenin içinden çıkarlar. Onlar annenin karnında yaşar ve büyürler. Orada sıcak ve güvenli bir bebek yuvası vardır. Kızlar yeterince büyüdüğünde anne olabilirler. Bebek dünyaya gelebilecek kadar büyüdüğünde dışarı çıkar. Civcivle bağlantı kurulduktan sonra “İnsan yavrusu yumurtada değil anne karnında oluşur. “Bebek annesinin içine nasıl girer?”
“Bütün kızların ve annelerin içinde kalemle bile çizemeyeceğimiz ve bildiğimiz yumurtalara hiç benzemeyen yumurtalar vardır. Bunlar çok önemlidirler.Bir kadın anne olmak istediği zaman bu yumurtalar uterus (rahim) denen özel yerde bebeğe dönüşmeye başlar.Rahim annenin içinde ama midenin içinde değil başka yerde. Bebek burada özel bir şekilde beslenir ve bir okul yılı kadar süre geçtikten sonra dünyaya gelir.”
Çiçeklerden yola çıkılarak dişi ve erkek hücrelerin tozlaşmaları ile bağlantı kurulur. Babanın görevinin bu döllenmede hücrelerden birini anneye vermek olduğu anlatılır.
Erkek ve kız çocuktaki farklılık her iki cinse de anlatılmalıdır. Erkeklerin olgunlaşması için babanın özellikleri gibi özelliklere sahip olması gerektiği,kızların ise anne olabilecek kadar büyümesi gerektiği anlatılmalıdır.
6 yaş çocuğu genellikle cinsel ilişki ile ilgili ayrıntıları almaya hazır değildir.
Çocuk 7-8 yaşlarına geldiğinde , babanın içindeki bir tohumun annenin içindeki yumurta ile birleştiği ve bunun bebeğin gelişimini başlattığı söylenebilir.
Bu birleşmenin nasıl olduğu ise “ana-babanın yan yana yatması ve sevgi dolu olmaları” şeklinde açıklanabilir.
“Anne karnındaki bebek nasıl nefes alır, nasıl yemek yer?”
“Bizim gibi yapamazlar. Hava ve yiyeceği annesinin karnından göbek kordonu ile alır. Bu uzun ve beyaz bir kordondur. Doğduktan sonra bu kordona ihtiyacı kalmaz, annesinin memesinden süt içer. Doğunca doktorlar bu kordonu keser ama bebeğin canı acımaz.”
“Ben nasıl doğdum?”
“Çocuk bu soruyu sorduğunda hemen o anda yanıt verilmelidir. Ona "Sen karnımdaki özel bir yerde büyüdükten sonra vücudumda karnımın altında bebeğin dışarı çıkabilmesi için oluşmuş bir açıklıktan dışarı çıktın" denebilir.
“Neden erkeklerin bebeği olmaz?”
Çünkü erkeklerin vücudunda bebeklerin büyümesini sağlayan küçük bir yuvacık yoktur.
“Evlenmemiş kişilerin de bebeği olabilir mi?”
“Evet. Her yetişkin kadın ve erkek bebek sahibi olabilir. Fakat evlenmeyi beklemeleri, bebeğin bir ailesi ve yuvası olması daha doğrudur.”
Erinlik ve ergenlik dönemi soruları bedendeki değişim, üreme, üreme yeteneği, üreme organları, cinsel ilişki, mastürbasyon, ıslak rüyalar, ereksiyon, bebeğin oluşumu, doğum, cinsel ilişki yaşı, korunma yöntemleri, vb. konularını içerir. Anne ve baba bu konularda kendini bilimsel yayınlardan yararlanarak geliştirmelidir. Çocukluk döneminde cinsellikle ilgili sorularına anne ve babasından yanıt bulmada sıkıntı çekmeyen genç, bu soruları için de en güvenilir kaynağın yine anne ve babası olduğu inancıyla ebeveynlerine yönelecektir. Doğal, doğru ve zamanında yanıtlanan sorular gencin cinsel gelişimini tamamlamasında çok önemlidir.
ANNE VE BABALARIN SORULARI
Anne babaların çocuklarının cinsel gelişimi ve eğitimi ile ilgili sordukları sorulardan bazıları;
“Kardeşler aynı odada yatabilir mi?”
5 yaşına kadar farklı cinsten kardeşler aynı odada yatabilirlerse de bu yaşta “utanma duygusunun gelişmesi (giyinme ve soyunmada) nedeni ve cinselliği keşfetme merakı nedeniyle çocuklar arasında cinsel içerikli oyunların oynanması söz konusu olabilecektir.
“Çocukların anne-babaları ile aynı odada yatmaları doğru mudur?”
Yatak odanız size aittir. Üstelik çocukların yaşları ne kadar küçük olurlarsa olsunlar, cinsel ilişki sırasında duyacaklarından ve göreceklerinden etkileneceklerdir. Çocuğun kendine olan güven duygusunun gelişebilmesi için erken yaşlarda kendi odasında tek başına yatabilmeyi başarması gerekir. Çocuğunuzu her açıdan korumak için aynı odada yatmamalısınız.
“Çocuğuma cinsellikle ilgili bilgi vermekle onun merakını erkenden uyandırmış olur muyum?”
Hayır. Aksine açık, kısa, doğru ve doğal bir biçimde verilen bilgiler çocuğun anne-babasına olan güvenini pekiştirir ve tatmin edicidir. Başkalarına soru sormak durumunda kalmaz.
“Cinsellikle ilgili sorular sormaktansa odasına kitap bıraksam olur mu?”
Kesinlikle hayır. Kitabı çocuğunuzla birlikte okuyabilirsiniz ama kitabı ona vererek bu sorumluluğu yerine getirmiş olamazsınız.
“Çocuğumun cinselliğe olan ilgisi birden arttı ne yapmalıyım?”
9-14 yaş bu ilginin arttığı bir dönemdir. Sorduğu sorular ve gösterdiği ilgi karşısında telaşlanmayın. Her soruya doğal bir tavırla, zamanında ve doğru cevaplar verin. Cinselliğe yönelik ilgisi uzun süre devam ettiği ve sadece bu alana yoğunlaştığı takdirde bir uzmana danışın. İlgi doğal olmakla birlikte yaşamın diğer alanlarında uzaklaşacak kadar yoğunlaşma ruhsal sorunları ifade eder.Uzman yardımıyla yolunda gitmeyenleri bulmak gerek.
“Benim çocuğum hiç soru sormuyor ne yapmalıyım?”
Her çocuk cinselliği merak eder. Yanlış anne baba tutumları çocuğun soru sormasını engeller (Daha önceki girişimleri yanıtsız kalmış, bu konunun konuşulmaması gereken gizli bir konu olduğu mesajını almış,vb.). Uygun fırsatlar yaratarak (film, tv programı,günlük yaşamda karşılaşılan durumlar) konuyu siz açın ve soru sormasını sağlayın. Sizin rahatlatıcı tavrınız onu da rahatlatacak ve doğru bilgileri sizden almış olacaktır.
“Çocuğumun hangi davranışları bir uzmana başvurmamı gerektirir?”
- Banyo yapanları uyarılmasına rağmen ısrarla izlemeyi sürdürmek.
- Anne-baba “hayır” dedikten ve sürekli uyardıktan sonra, ısrarla ve sürekli olarak “kötü söz” söylemeye devam etmek.
- Sürekli ve ısrarlı olarak, kendinden daha küçük çocukları cinsiyet ve cinsellikle ilgili oyunlar oynamaya zorlamak.
- Arkadaşlarını “doktorculuk” oynamaya ve üzerindeki giysileri çıkarmaya zorlamak.
- Yabancı ya da yakın yetişkinler tarafından sarılıp, öpülmekten, dokunulmasından, iletişime geçmekten korkmak.
- Oyunlarda kadın ya da erkek rollerini üzgün, kızgın ya da saldırgan bir tarzda oynamak, kendi cinsinden ya da karşı cinsten nefret etmek.
- Sürekli ve ısrarlı olarak kendi cinsinden olanlardan hoşlanmak.
- Mastürbasyon yapma sıklığının artması.
Sünnet yaşı ne olmalı ve çocuğumu nasıl hazırlamalıyım?
Sünnet dinsel inançlar ve gelenekler doğrultusunda yapılmakla beraber sağlık açısından da önemlidir. Çocukla sünnete ilişkin korkutmamak, korkutucu şakalar yapılmasını engellemek gerekir ( “Sen sünnet olunca görürsün!”, “ne zaman keseceğiz?”, “getirin bıçağı”). Çocuk sünnet olduğunda penisinin kesilip, organının eksileceğinden korkar. Çocuğa penisinin kesilmeyeceği sadece penisinin ucunda bulunan fazlalık olarak bulunan derinin alınacağı anlatılmalıdır.
Erkek çocuk kadar sünnet olacak çocuğun kız kardeşi de bu konuda bilgilendirilmelidir. Sünneti toplumsal olarak eğlence düzenleyerek ve sünnet olan çocuğa hediyeler alarak kutlanır. Kız kardeşin kendisini dışlanmış olarak hissetmemesi için anne baba ona da destek vermelidir. Cinsel gelişim açısından çocuğun kendi vücudu ile çok fazla ilgili olduğu 2-7 yaş arası sünnet düşünülmemelidir.
ÇOCUĞU BİLGİLENDİRMEDE ANNE BABALARA ÖNERİLER
Çocuk bilgi edinmeye bazen içsel, bazen de dış uyarım nedeniyle yönelir.
MASTÜRBASYON
Mastürbasyon, el ya da başka bir nesne ile cinsel organlara dokunmak ve bundan zevk almaktır.
Bebeğin kendini tanıma döneminde sık rastlanan doğal bir davranıştır. Çocuklar için idrarını ve dışkısını yaptığı bölge ayrı bir ilgi odağıdır. Bu ilgi genellikle tuvalet eğitimi verilen yaşlarda artmaktadır.
Kaygı duymak gereksizdir. Çocuğun bu davranışı cinsel gelişimin bir parçası olarak görülmelidir. Çocuğun tıpkı boyunun uzaması, kilosunun artması gibi bir gelişim özelliğidir.Gerek eliyle gerekse sürtünerek mastürbasyon yapan çocuğa kızıp, azarlayıp, onu korkutmak yerine üzerinde durmamak ve eğer olağan üstü bir sıklıkta oluyorsa, onu korkutmadan ve konuya değinmeden başka bir şeyle oyalayarak dikkatini başka bir yöne çekmek genellikle yeterli olur.
Mastürbasyon eğilimli küçük çocuklarda, duygusal doyumsuzluk söz konusu olabilir. Mastürbasyonu engellemek yerine bu doyumsuzluğun kaynağını bulmak ve ortadan kaldırmak gerekir. Bunun için bir uzman yardımı gereklidir.
Erinlik ve ergenlik döneminde de mastürbasyon tekrar başlar. Bu durum cinselliğini yaşamak isteyen gencin doğal bir deneyim arzusundan kaynaklanmaktadır. Abartılmamalıdır. Normal ve sağlıklıdır. Yine sıklığının aşırı artması halinde bir doyumsuzluk, psikolojik bir sorun söz konusu olabilir. Bunun üzerine gitmek gerekir. Genci bu ilgisine doyum sağlamak üzere gizli olarak başvurduğu kaynakları engellemek, bu nedenle onu cezalandırmak yanlış olur. Mutlaka bir uzman yardımı alınmalıdır.
CİNSEL İSTİSMAR
Cinsel istismar, bir çocuk ya da yetişkinin başka çocuk/çocukların veya başka yetişkin/yetişkinlerin, istemediği cinsel davranışlarına maruz kalmasıdır. Cinsel istismar, genelde çocuğa yakın olan kişiler tarafından gerçekleştirilmektedir. Bu tür eylemler yinelenen tarzda olduğunda çocuk için daha ağır sonuçlar doğurabilir.
Çimdikleme, okşama, sıkıştırma, öpme, el ile sarkıntılık etme, laf atma, uygunsuz sözcüklerle rahatsız etme, cinsel ilişkiye teşebbüs, tecavüz cinsel istismar kapsamına girer.
İstismarın verdiği hasar; sürekliliğine, çocuğun yaşına, istismar edenin çocuğa olan yakınlığına, bağlılık derecesine ve aradaki yaş farkına, fiziksel zorlama ve şiddet içermesine, istismar davranışının derecesine bağlı olarak değişir.
Cinsel istismarın derecesi ne olursa olsun unutulmamalıdır ki kimse cinsel istismara maruz kalmak istemez; kimse cinsel istismarı hak etmez; hiçbir davranış cinsel istismarı, taciz ve tecavüzü haklı gösteremez ve her türlü cinsel istismar kanunlar ve toplum önünde suçtur.
Ailelerin Çocuklarını Cinsel İstismardan Korumaları İçin Yapılması Gerekenler:
Hiç kimsenin senin, özel yerlerine dokunmaya hakkı yoktur. Hiç kimsenin seni, kendi özel yerlerine dokundurtmaya da hakkı yoktur. Birisinin senden özel yerlerine dokunmanı istemesi ya da seninkilere dokunması saklayacağın bir sır değildir. Anlatmama sözü vermiş olsan bile, anlatırsan başına çok kötü şeyler geleceği söylenmiş olsa bile, böyle bir şey olursa anlatmalısın. Mutlaka söylemelisin. Sır saklaman gerektiği doğrudur. Ama bu saklanmaması gereken kötü bir sırdır.
Gençlerin Cinsel İstismardan Korumaları İçin Yapılması Gerekenler:
HIV/AIDS HAKKINDA…
HIV, insan bağışıklık yetmezlik virüsünün adıdır. AIDS ise kazanılmış bağışıklık yetmezlik sendromudur.
AIDS’ in yani HIV’in ilk olarak nereden, nasıl ve ne zaman geldiğine ilişkin çok kesin bilgiler olmamasına karşın bir takım varsayımlar ortaya konmaktadır. Olasılığı yüksek olan varsayımlarda en kuvvetlisi; HIV’in Orta Afrika’da ev hayvanı olarak bakılan yeşil başlı maymunda bulunan bu virüs hayvanda herhangi bir hastalığa neden olmamasına karşın insana geçtiği zaman değişime uğrayarak insana zarar veren HIV virüsüne dönüştüğüdür.
HIV/AIDS : - Korunmasız her türlü cinsel ilişki,
- Test edilmemiş kan ve kan ürünleri,
- Anneden bebeğe (anne karnında, doğum sırasında ya da emzirme ile),
- Ortak enjektör, jilet… kullanımı ile bulaşır!
HIV/AIDS : - Tuvalet, banyo, havuz, sauna, ev gibi ortak kullanım alanları,
HIV/AİDS’TEN KORUNMA YOLLARI:
Yukarıda sayılan korunma yolları aynı zamanda cinsel yolla bulaşan hastalıkların tümüne ilişkin korunma yollarıdır. Ayrıca cinsel yolla bulaşan hastalıklar hakkında bilgilenmek, bir belirti görüldüğünde hemen doktora başvurmak, üreme organlarında oluşan yara,bere, sivilce v.b.’nin hemen tedavi edilmesi önemli korunma yollarındandır.
HIV (-) negatif, kanda bu virüsün taşınmaması; HIV (+) pozitif ise kanda HIV virüsünün taşınıyor olmasıdır.
Önyargılar ve bilgisizlik bu konuda korkulara ve yanlış davranışlara neden olmaktadır. Bu ise hızla yayılan bu hastalığın yayılmasını engellemek yerine daha büyük bir hızla yayılmasına neden olmaktadır. HIV pozitiflerle olan ilişkilerimiz de bu doğrultuda korku, düşmanca davranış ve söz konusu insanları dışlamamıza yol açmaktadır.
HIV/AİDS ile bilgilenerek, korunma yollarını öğrenerek ve uygulayarak mücadele ederken HIV pozitiflerle ele ele vererek mücadele etmek temel yaklaşımımız olmalıdır.
Çevrenizde HIV pozitif olan bir kişi varsa ona dostluğunuzu ,sevginizi cesurca sunun. Çünkü HIV/AIDS dostluk ve sevgiyle bulaşmaz ama gösterdiğiniz ilgi, sevgi ve sıcaklıkla HIV pozitif olan kişinin bağışıklık sisteminin güçlenmesini sağlayarak onun hastalıkla daha güçlü bir biçimde mücadele etmesini sağlarsınız. Onlara farklı davranmanıza gerek yoktur; her insanın hak ettiği ilgi, yakınlık ve sevgiyi göstermeniz ve yaşamı paylaşmanız yeterlidir.
EK-1
ÇOCUĞU BİLGİLENDİRMEDE ANNE BABALARA ÖNERİLER
KAYNAKÇA